Çıtır Çıtır Felsefe dizisini duymayan kalmamıştır sanıyorum. Dünya çapında çocuklar bu seriyi severek okuyor. Hatta yalnızca çocuklar mı? Açıkçası ben de bu seriye bayılıyorum.

Günümüz ebeveynleri olarak çocuklarımıza yaşamı anlatma çabası içindeyiz. Onlara her konuda rehberlik etmek istesek de bazı kavramları nasıl açıklayacağımızı bilemediğimiz anlar oluyor. Tam da böyle zamanlarda imdadımıza bu dizi yetişiyor. Temel kavramları sade bir dille anlatan ve düşündürerek öğreten bu kitaplar, gerçek hayattan örneklerle çocukların iç dünyasına ışık tutuyor.

Dizinin yeni kitabı olan “Gurur ve Utanç”, iki güçlü duyguyu odağına alıyor. Bu kavramlar benim için bile çok sert, ifade etmekte zorlandığım kavramlar. Belki de yaşadığımız coğrafyadan kaynaklı bu hissim. İki kavram da evrensel nitelikler taşısa da bizim topraklarımızda yerelleştiği noktalar olduğunu fark edip üzülüyorum. Yoruyor bu his beni. Hissettirdikleri, deneyimlettikleri gözlerimize yerleşen hüznü belirginleştiriyor.

Toplum olarak nelerden gurur duyduğumuza bir bakalım mı beraber?

Futbol müsabakasında yenilmekte olan bir takımın taraftarlarının sahaya inerek futbolcuları dövmesi ve sosyal medyada bunu gururla paylaşması… Sevgilisine baktığını düşündüğü bir adamı hastanelik eden birinin bunu yakın çevresine gururla anlatması… Ya da daha fenası “sahiplenme” savunması altında kıskançlığa kapılan bir adamın kız arkadaşını/ eşini darp etmesi ve bunu haklı sebeplere dayandırdığını düşünerek gururla anlatması…

Bunlar gurur kaynağı eylemler olabilir mi peki?

Altında yatan sosyolojik ve kültürel tehlikelerin farkında mısınız?

Toplum olarak nelerden utanç duyduğumuzu düşündüğümde ise kocaman bir taş yüreğime oturuyor…

Bütün gün çalışmış, yorgun bir babanın akşam evine giderken çocuklarına çikolata götürememesinden dolayı duyduğu utanç, gerçekten sırtlanması gereken kocaman bir yük olarak babaya verilmeli mi?

Ya da gencecik bir çocuğun, son model telefonlar, tarz ayakkabılar, çantalar arasında hissettiği utanç toplumsal bir yanlışın yansıması değil de nedir?

Tam da bu noktada bu kavramlar üzerine düşünmeye davet ediyor Brigitte Labbé ve Michel Puech imzalı Gurur ve Utanç.

Kitap, iki temel örnekle başlıyor: Zorbalığa uğrayan Mia’nın utancı ve eskrim turnuvasında altın madalya kazanan Seda’nın gururu. Ardından duyguların bedensel yansımalarını anlatan şu ifadelerle derinleşiyor:

“Utancı hissederiz: Kıpkırmızı oluruz, kimileri çok sıcaklar ya da terler, kimilerinin bacakları titrer… 
Gururu hissederiz: İçimiz alev alev yanar, kimileri titrer, ağlar ya da zıplamak ister…”

Kitap boyunca birbirinden çarpıcı hikâyelerle karşılaşıyoruz. Güray’ın annesinin okul çıkışında onu öperek sevgi göstermesi karşısında arkadaşlarının dalga geçeceğini düşünerek utanç duyması… Simge ve Mine’nin babalarıyla ilgili sohbeti… Mine’nin zamanla toplumsal önyargılar nedeniyle babasının mesleğinden utanması…

En çarpıcı örneklerden biri de Vedat’ın hikâyesi. Kick boksta bölge şampiyonu olan Vedat, yeni okulunda uğradığı zorbalığa rağmen öfkesini kontrol edebiliyor. Bu, onun için haklı bir gurur kaynağına dönüşüyor.

Bu kitap, çocuklarla duygu üzerine konuşmak için harika bir araç. Hangi durumlarda gurur duyduklarını, hangi durumlarda utandıklarını konuşmak, onları duygularını tanımaya teşvik etmek için önemli bir fırsat sunuyor.

Bir bireyin sağlıklı gelişimi için duygularını tanıması ve anlamlandırması büyük önem taşıyor. Biz ebeveynler bu yolculukta çocuklarımızın en büyük rehberiyiz. Kitaplar da bu yolculukta bizim en güçlü destekçilerimiz.

Çünkü gerçekten kolay mı sanıyorsunuz gurur kelimesini bir cümlede doğru bir yerde ve anlamda kullanmak? Kolay mı milyonlar önünde babana veda ederken “Seninle gurur duyuyorum,” diye seslenebilmek?